Take Me to Church: Bastırılan Arzunun, İlahî Olanla Dansı
Giriş
Hozier’in sesiyle açılan bir kapı... Bu yazı, bastırılmış arzuların, gölgeyle yüzleşmenin ve kutsal olanla günahın birbirine karıştığı bir içsel ayin. “Benim bedenim, benim tapınağım” diyen herkese...
------‐----------‐-----------‐-----------‐------
Bugün birden içimden Take Me to Church'ü dinlemek geldi. O tanıdık vokaller çalındığında, içimde bir şey titreşti. Bu şarkı, sadece aşk ya da dinle ilgili değil. Çok daha fazlası. Bastırılmış olanın, inkâr edilenin, gölgeye atılanın, aradığı ses.
Hozier bu parçayı yalnızca bir aşk hikâyesi olarak yazmadı. Aslında Take Me to Church, modern toplumda aşkın, arzu ve ruhsallığın nasıl bastırıldığını, kutsal olanla günahkâr olanın nasıl iç içe geçtiğini anlatan bir manifesto gibi. Şarkıdaki "church" kelimesi, geleneksel anlamıyla bir ibadethane değil; arzunun, haz almanın, bedenin ve duygunun kendine tapınak olduğu bir yer. Aşkın ve tenselliğin günahla eş tutulduğu bir dünyada, bu şarkı bir başkaldırı gibi çalıyor.
> "My lover’s got humor / She’s the giggle at a funeral..."
Sevgili, ölüm gibi ağır bir yerde bile gülümseyebilen biri. Yani yaşamı seçiyor, hafifliği, oyunu, duyguyu. Toplumun dayattığı kasvetin ve yasın ortasında, onun varlığı nefes gibi. Gülümsemeyi günah, arzuyu suç sayan bir düzende o, hayatta kalma nedeni.
Şarkının ilerleyen bölümleri bize gösteriyor ki bu sadece bireysel bir aşk değil, aynı zamanda sistematik baskıya karşı bir ayakta duruş. LGBTQ+ bireylerin aşklarının “günah” sayılması gibi. Ama bu yazı, sadece cinsel yönelimle sınırlı değil. Kadınların arzularının, hazlarının, kendi bedenlerini kutsama hakkının da nasıl bastırıldığını gösteren bir yansıma.
Bu noktada Jung’un “gölge arketipi” devreye giriyor. Bastırılan her şey –arzu, öfke, haz, keder– gölgeye atılır. Take Me to Church, gölgenin konuşması. "Beni kiliseye götür" derken aslında, “beni gölgeme götür, orada kendimle yüzleşeyim” diyor. Arzularının kutsal olduğunu söyleyen biri bu. Kendi iç tapınağını yaratan biri.
Şarkının videosunda iki erkeğin aşkı, toplumun acımasız yargılarıyla nasıl cezalandırıldığını izliyoruz. Bu sadece bir aşk hikâyesi değil; bu bir cadı yakımı. Günümüzde hâlâ devam eden bir “günah avı”.
Ama bu blogda biz ne yapıyoruz?
Gölgeyi açığa çıkarıyoruz.
Onu kutsuyoruz.
Lilith’le, Hekate’yle, Medusa’yla el ele verip diyoruz ki:
"Benim bedenim, benim tapınağım."
"Benim arzum, benim inancım."
Hozier'in sesiyle yeniden hatırlıyoruz: Aşk, ibadet olabilir. Ve bazen en büyük cesaret, toplumun "kaka" dediği şeyi seve seve yaşamaktır.
Kaynakça
Hozier. (2013). Take Me to Church [Song]. Island Records.
Jung, C. G. (1959). The Archetypes and the Collective Unconscious. Princeton University Press.
Yorumlar
Yorum Gönder